🐡 Ona Öyle Bir Ceza Ver Ki
Gülüşüsihirli olsun.. Sana baktığı zaman evreni keşfet.. Seni ayakta tutacak bir kadın bul ama hakkını da ver.. Üzerinde ki emeğine minnetini göster.. Öyle bir kadın bul ki ayakların koşarak eve gitsin.. Ona öyle davran ki sen geldin diye sevinsin..! Ona bir buket Gül verin mutlu olsun.
Diğeri öyle bir hale giriftâr olmuş ki; hem herkes ona acıyor, hem de 'Müstehak!' diyor. Çünkü hatâsının neticesi olarak hem saadeti ve mülkü gitmiş, hem ceza ve azab çekiyor.”(1) Burada hayali iki zattan bahsediliyor. Ve ismi ve unvanı belli olmayan hayali kişiler hakkında menfi bir şekilde konuşmak gıybet sayılmaz.
Neolur, yaratıklarından birini ona musallat et de ondan benim hakkımı alsın! ve ona öyle bir ders ver ki, tüm müslümanlara ibret teşkil etsin." Zavallı balıkçı beddua ede dursun. Zorba, balıkla evine döner ve balığı iyice bir pişirtir. Sofraya konduğunda iştahlı iştahlı yemeğe başlar.
b) "Sonra Rabb'ine döndürülecek. O da onu görülmemiş bir ceza ile cezalandıracaktır." Demek ki, zulmeden, insanların haklarını çiğneyen, onlara dünyayı dar eden toplumlara hem bu dünyada ceza verilecek hem de âhirette. Çünkü zulüm öylesine kötü bir günahtır ki, dünyanın cezası ya da azabı ona denk olmamaktadır.
Ruya. Sabaha karşı rüyamda kekeleyen bir kadın gördüm; Gözleri şaşı, bacakları eğri; Kolları çolak, yüzü renksiz, solgun. Ona baktım, soğuktan donmuş bedenimizi güneşin ısıtması gibi, Benim bakışım da onu canlandırdı, dilini çözdü. Eli ayağı düzeldi. aşkımla yüzüne renk geldi;
Daha sonra onun başına kör ve dilsiz bir zebani musallat edilir. Onun demirden bir tokmağı vardır ki, dağa vurulsa, dağı toz toprak hâline çevirir. Bu zebani ona bu tokmakla öyle bir darbe indirir ki, insan ve cinlerin dışında, doğuda, batıda, dünyanın her tarafında bulunan bütün varlıklar bu dehşetli darbeyi işitir.
Bunlara insan demeye dilim varmaz. Hiç bir canlı ve yaratık bunları yapmaz.!! Aynı dünyayı paylaşmaktan utanıyorum.!!! İnsanlık bitmiş Caniler hak ettikleri cezayı çekmedikçe de hiçbir şey düzelmeyecek. Gözler önünde öyle bir ceza ve acı çekmeli ki bu sapıklar, bir daha kimse aklından bile geçiremesin bunları
dVb0. Özkök Amerikan kafirinin müslümanlara yaptığı zülme hiç yazı yazmıyorsun söylenende ne var belki kendi derdi ile uğraşırken bu zulmü biraz durdurur. Fiilen zulum yapanları görmeyip zulmün durdurulması için dua edenleri tenkit etmek seninde amerikalılardan kötü olduğun anlamına gelmektedir. Farklı BakışŞU GÖKÇEK ARTIK YÜZÜNÜ GÖSTERMEKTEN ve KONUŞMAKTAN VAZGEÇSE DE ANKARA BİR OH ÇEKSE. Zaten bu ay gitmez se ANKARA'yı PARSEL PARSEL VERMENİN HESABINI SORARLAR. Ama giderse hesabı silerler. İŞTE FETO İLE MÜCADELENİN ÖZETİ BÖYLE. ramiz dayıözköke soru aynı duyı türkiyeye et se bukadar kızarmıydın. senin hakkındada okadar çok beddua varki kök hücre inşallah görünür sonuçların olur ramiz dayımevlam özköke öyle bir dert verki ancak inananların duası kurtaracak olsun şükrü savaşCİO Kardeşim haklısın seninkiler üniversite imtihanlarında katsayı gibi zalimliği çıkararak ve binlerce başörtülü genç kızımızı okullara almayıp ağlatarak aynı puanı aldığı halde halk çocuklarını üniversitelere almayarak öyle bir ah aldılar ki ömrü billah iktidar olamayacaklar. GÖKÇEKBeddua tam tersinede olurmuş. Buda GÖKÇEK TE olacak gibi duruyor. MemetEn yakınlarındakine dikkat et öyle zannediyorum ki zamanında erbakan hocaya yaptığın başına gelecek.. İsim istemeyin herkes pay çıkarsın kendine ONURUYLA GÖKÇEK GİTMELİ...M. AKŞENER E DE UĞRAMASIN.. MisafirYEDİ YEDİ YEDİLER ,BİRBİRLERİNİ YEDİLER BİTYORLAR, ŞİMDİ KUSMA ZAMANI... Misafirislam, rahmet kimseye beddua etmeyin,bedduacı olmayın sevdirin,nefret ettirmeyin;kolaylaştırın,zorlaştırmayın Allah ün islam ideolojisinin mensupları ,daha beddualarla,kan-kaos-gözyaşları-adaletsizlik ve hukusuzlukları ile; dünyada huzur bırakmadılar,başa bela kişilerin rahlesinde yetiştikleri an ı baştan sona okuyup onunla amel etselerdi,artniyetlerinden arınsalardı,Allah emirlerine karşı gelmeselerdi vebal altına girmekten yanlış tanıtan, radikal islamcılara bakan; asla müslüman vebalin altından CİOAK Parti kendi kendini içten bitirecek. Ak Partinin içine ciğersiz o kadar çok şahıslar var ki AK PARTİYE OY VERMEK İÇİN KOŞARAK GİDEN BİRİ OLARAK ŞİMDİ SANDIKTA OY VERESİM GELMİYOR. ÇOK MAZLUMUN, GARİBANIN AHINI ALDILAR. BEN DE OY VERİP VEBAL AH ALMAK İSTEMİYORUM. MisafirBoşuna sevinin bu memlekete yaptığı hizmetin trilyonda biri sana nasip gücün felatek boşa sevinirsin bu hazzı da hizmet edenlere düşmanlıkla beyhude yere tükenip bitecek. Farklı BakışGökçek belediye başkanlığından başka her görevi yaptı. ARTIK ÇEKİP GİTSE DE ANKARA RAHAT BİR NEFES ALSA. AMA SIRF OY HESABI İLE YILLARDIR GÖKÇEK'i ANKARANIN BAŞINDA TUTANLAR MASUM MU?
“Mevlam ona öyle bir dert ver ki bizi unutsun...”Melih Gökçek, bu sözleri kasırga felaketini yaşayan Miami halkı ile dalga geçmek için söylemişti.***Ben ne demiştim?“Batsın senin bu Twitter’lı belagat şehvetin” demiştim...Bu ne biçim laftır...***Arkasından da şunu eklemiştim...“Yoksa ben de senin gibi yapıp Mevlam, bütün Türk milletinin üzerine bu utancı saran adama öyle bir dert ver ki, bu batasıca tweet’leri bir daha atamasın’ mı desem...”***Acaba benim ahım mı tuttu diye düşündüm...Yok yok, kasırga kurbanı Miami halkının ahı tuttu...***Cumhurbaşkanı Erdoğan, onun için öyle bir laf etti ki...Vallahi bu bedduadan beter...İstifa mı ettirilecek? Görevden mi alınacak?“Bu süreç içerisinde bu tür gelişmeler olur. Ama şu anda böyle bir şey önümüzde yok. Ama bundan sonra da olmayacağı anlamına kesinlikle gelmez...”***Hani Demokles’in kılıcı var ya...Ondan keskin...Tam Hattori Hanzo kılıcı...***Yani Mevlam ona öyle bir dert verdi ki...Kalk altından kalkabilirsen...Kaldır başını kaldırabilirsen...BEN PHOTOSHOP DEDİM, GALİBA BAZILARI İÇİN FOTOŞOK OLDUFRANSA’nın özellikle moda reklamlarında photoshop kullanılıyorsa bunun mutlaka ilanda belirtilmesi zorunluluğunu getirmesi, dünün en renkli bir teklifte ve gazeteciler fotoğraflarda “photoshop” kullanıyorsa utanmasın, bunu ilan etsin “photoshop” dedim...Ama galiba bazıları için tam anlamıyla “fotoşok” oldu...Nasıl ki fotomontaj yapıldığında belirtiliyorsa, bunu da belirtmek normal değil mi...Hepimiz sokağa çıkıyoruz, insanlar bizi görüyor...Fotoğraflarımızla karşılaştırıyor...Ve photoshop’lulara arkasından epey gülüyor...Bunun yerine photoshop’suz gitmek veya photoshop’lu olduğunu açıklamak daha iyi değil mi...HÜRRİYET’İ ARKA SAYFADAN BAŞLAYARAK OKUYORUMSON günlerde bir şeyin farkına spor sayfalarından okumaya bütün gazetelerin birinci sayfalarında siyasetin hep aynı isimlerini, hep aynı öfkeli ifadelerle okumak içimden ayak uydurmaya çalışan aşırı bir ahlakçılık bütün gazetelerimize ve renkten kaçıyormuşuz gibi bir haller geldi hepimize...Böyle bir ortamda spor bana iyi de Hürriyet Spor’un başındaki Mehmet Arslan’a çok abartısız söylüyorum, Türkiye’nin en iyi spor sayfalarını cıvıl cıvıl, dipdiri bir gazetecilik...Yazarları harika...MÜZİKTE BİZ NİYE İLERLİYORUZ, YUNANİSTAN NİYE GERİ KALIYORDÜN Spotify’ın Türkiye’deki “Top 50” listesine şaşırtıcı bir durum şarkılık listenin 29’u Türkçe Yunanistan’ın “Top 50”sine bir tek Yunan şarkısı gibi, müziğin beşiği olan bir ülkenin “Top 50” listesinde 15 İtalyan şarkısı dikkat, bunların 13’ü tamamen Amerikan hip hop şarkılarının birebir ilk 20 şarkısı Fransızca...Listede sadece 9 İngilizce şarkı Fransızca şarkıların neredeyse tamamı “varoş hip hop’u”...-Oysa Türkiye listesindeki Türkçe şarkılar çok çeşitli...Bu listeler, streaming kanallardaki dinlenme sayısına göre Türkçe müzik, dünya algoritmalarına iyi meydan çocuk var diye çocuk filmi sanıp çocuğa seyrettirmeyinPAZAR gecesi “Big Mouth” dizisini seyretmeye başladım...Fransızların “Mechant”, Amerikalıların “Bad” dediği cinsten bir çizgi film dizisi...Gırgır geçilecek bir kötülük...Amerika’da bir okuldaki buluğ çağına henüz girmekte olan çocukları anlatıyor...Erkek çocukların küçük penis sorunları, kızların ilk regl dönemi, erkek ve kız çocukların “Acaba ben gay miyim” veya “Lezbiyen miyim” soruları...Tuhaf anne ve babalar...10-15 yıl öncesinin “Beavis ve Butt-Head” ve “South Park” dizilerini çok sevdim...Ama annelere ve babalara bir uyarım büyükler için bir film....İçinde çocuklar var, çocukları anlatıyor diye çocuklara seyrettirmeye SİZE DAVAYI BİLEREK SULANDIRDI’ DERLERSE ŞAŞIRMAYIN-Siz kalkıp Sözcü gibi bir gazetenin sahibine “Silahlı terör örgütünü yönetme” ve “Silahlı terör örgütü propagandası yapmak” suçlarından ceza isterseniz...Bununla ilgili inandırıcı hiçbir delili ortaya koyamazsanız...***-Gazetenin çalışanları hakkında “Silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek, isteyerek yardım etme” gibi bir “adeta” suçu yaratmaya kalkarsanız...***-İleride size “Ülkemizi felakete sürükleyen bir örgütle ilgili davaları bilerek sulandırdınız” diye eleştiri gelirse....***Bizler şaşırmayız da...Umarım siz de şaşırmazsınız...
Ankara’da 2 Eylül 2020’de eşi tarafından kendisini aldattığı iddiasıyla öldürülen Sibel Köksal’ın babası Hikmet Çetin ve annesi Gülizar Çetin, 22 Nisan günü yapılacak karar duruşmasında adaletin yerini bularak katilin ağır ceza almasını istediklerini ifade etti. Ankara Mamak’ta 2 Eylül 2020’de yaşanan olayda çiğ köfte dükkanı işleten İbrahim K. 45, kendisini aldattığını öne sürdüğü eşi Sibel Köksal’ı 43 evde çıkan münakaşada telefon kablosuyla boğarak ve ekmek bıçağı ile bıçaklayarak öldürmüştü. Tutuklu yargılanan sanık hakkında görüşünü açıklayan savcı, sanığın eşe karşı kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsini talep etti. Sibel Köksal’ın ailesi ise 22 Nisan günü saat Ankara Adalet Sarayı’nda görülecek karar duruşması öncesi İhlas Haber Ajansı İHA muhabirine yaptıkları açıklamada adaletin yerini bulmasını istediklerini söyledi.“’Ben Mamak’tan polis, kızınızı kocası öldürdü, buraya gelir misiniz’ şeklinde konuştu” Kızının eşiyle gayet iyi anlaştıklarını anlatan baba Hikmet Çetin, İbrahim K.’nın işlettiği çiğ köfte dükkanını birlikte açıp kapattıklarını ve bunun 7 sene bu şekilde sürdüğünü söyledi. Çetin, gelen bir telefonla olayı öğrendiklerini, önce kendilerini dolandırdıklarını zannettiklerini, fakat olay yerine giderek neticenin gerçek olduğunu anladıklarını belirtti. Çetin, “Saat 4 ve 3 buçuk tam hatırlamıyorum ama bir telefon geldi Mamak’tan hanımın telefonuna. Ben Mamak’tan polis Mehmet’ mi öyle bir şey, adını hatırlayamıyorum şuanda. Bu da bizi dolandırıcılar arıyor diyerek telefonu kapattı. Ondan sonra tekrar telefonu aldı, bu bana verdi telefonu. Ben Mamak’tan polis, kızınızı kocası öldürdü, buraya gelir misiniz’ şeklinde konuştu. Ne diyorsun sen ciddi misin?’ dedim, Gelince görürsün’ şeklinde konuştu. Aynen bu şekilde telefonu kapattı. Biz elimizde telefon halen birisi bizi dolandırdı gayesiyle otomobille vardık ama oraya vardığımızda sonuç gerçekmiş. Ambulans, olay yeri ekibi falan gelmişlerdi, bizi içeri almadılar. Çocuğu katletmiş orada” diyerek konuştu.“Çocuk boğmaya çalışınca sersemleşiyor, ondan sonra mutfaktan bıçağı alıyor kalbine vuruyor” Baba Çetin, kızının nasıl öldürüldüğün de şu şekilde anlattı“Çocukları dükkana gönderiyor, hatta kız çocuğu diyor ki Anne beni ağlayarak gönderdi, kalkmak istemiyordum’ diyor. O zaman çocuk daha 6 yaşlarındaydı. Dükkana gidince bunlar eve zaten vardığımızda halen mutfakta kahvaltı yapıyorlarmış, orada tartıştık diyor oğlan ifadesinde. Tartışınca bu herhalde yüzüne tükürmüş bizim kız ifadesine göre. Orada biz olmadığımız için nasıl geliştiğini bilemiyoruz. Telefon kablosuyla boğmaya çalışıyor. Yalnız çocuğun alnında bayağı bir morluk vardı, ya kapıya çarptı yahut kuru sıkı tabanca varmıştı onun kabzasıyla vurmuştur, belki öyle de olabilir. Bizim tahminimiz bu. Çocuk boğmaya çalışınca sersemleşiyor, ondan sonra mutfaktan bıçağı alıyor kalbine vuruyor ve bıçağı çekiyor bir de. Çocuk orada ölünce bıçağı gidip mutfakta yıkıyor. Sigara içiyor, ondan sonra yeğenini arıyor.”“Benim çocuğumu beni aldatıyor’ diyerek suçlamaları çok ağırımıza gidiyor” İbrahim K.’nın kızlarının kendisini aldattığı suçlamasının çok ağırlarına gittiğini vurgulayan baba Hikmet Çetin, “Sonra bizim zorumuza giden benim çocuğumu beni aldatıyor’ diyerek suçlamaları çok ağırımıza gidiyor. Benim çocuğum canını verir namusunu vermez, asla bu böyledir. İsterseniz komşularına tek tek problem bu çocuk nasıldı diyerek. Pazarcıyla aldatıyor şeklinde konuştu. Yaşamında pazar yüzü görmemiştir. Sabahleyin kasayla marulu dükkana bırakır, erkenden bunlar marulu alır kasayla içeri koyarlar. Çocuk pazara gidip de marul, kıvırcık almaz. Pazar yüzü bilmez. Markete gidip gelemiyordu, yanında market vardı, oraya zaman bulup da gidip çocuklara bir şeyler alıp gelemiyordu. Bir de aldatıyor demesi bizim ağırımıza gidiyor. Benim çocuğumu katletmiş orada, bir de ona suç takması, aşağılaması çok ağırımıza gidiyor. O çocuk çünkü kendisini savunamıyor, ağzı yok dili yok, diğer dünyada. Ama bunların bunu yapmaları bence adice bir şey” ifadelerini Çetin, adaletin yerini bulmasını isteyerek, “Biz adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Bu bizim çocuğumuz için değil, televizyonlarda olayları seyrediyoruz. Ceza verilmiyor, yani gereken cezayı almıyorlar. Bu da bunlara destek oluyor. Olaylar artıyor bu şekilde. Ağır ceza almaları gerekir ki benim çocuğum katledilmiş ama bir vatandaşın çocuğu katledilmesin. Bu herkesin başına gelebilir. Onun için cezaların ağırlaştırılmasını istiyorum, bir de bunun da cezasını almasını diliyorum” şeklinde konuştu. “Sağlığımız yıprandı” Parkinson hastası olduğunu ve bu olaydan sonra hastalığının iyice arttığını anlatan anne Gülizar Çetin, “Maddi manevi sıkıntıya girdik. Sağlığımız amcanla yıprandı. Çocuklar dersen zor vaziyette, psikolojik olarak kendilerine gelemediler. Gerçi annelerini o vaziyette görmemişler ama biliyorlar. 4 adet çocuğu, 3 erkek, bir kız vardı. Önce 4’ü de bendeydi. 2-3 ay ben baktım, sonra ben bunların tamamına bakamayacağım. Rahatsız olduğum için ikisini o tarafa gönderdik, o tarafa gitmek istediler. İki tanesi küçüklere biz bakıyoruz şuanda” diyerek konuştu. “O gün inşallah adalet yerini bulacak, hak ettiği cezayı alacak” Anne Çetin, İbrahim K.’nın hapse girince yeğenine vekalet verdiğini ve evin birini, dükkanı, arabayı satın dediğini belirtti. Çetin, yaptığı açıklamada adaletin yerini bulması ve katil şüphesinin hak ettiği cezayı almasını istediklerini belirterek, “Tamamını satıyorlar, o paralarla ne yaptılar bilmiyorum. Borçları da kızın BağKur borcu varmış öyle. Evin yatırmamışlar, kredi çekmişler. O borçlar öyle. Avukat tuttuk, ona biraz maddi manevi para vermek mecburiyetinde kaldık. Sıkıntıya girdik yani. Ruhen de çöktük, psikolojimiz bozuldu. Amca rahatsız, ben rahatsız. Kararı vermediler, 22 Nisan’da verecek. Bir pazarcı var dediler, onu getirdiler o ifadesini verdi. Bir numara var dediler, o numarayı bizim avukat araştırılmasını istedi. O numaranın araştırılması için 22 Nisan’a attılar. O gün inşallah adalet yerini bulacak, hak ettiği cezayı alacak diyorum. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan psikolog geliyor zaten onlarla görüşüyor. Kızın önceden psikolojisi bozuktu, korkuyordu, Beni yuvaya vereceksiniz, ben gitmek istemiyorum’ diyerek benden ayrılmıyordu. Onu hiçbir tarafa bırakamıyorduk. Evde dahi olsa yalnız kalmak istemiyordu. Ama şuanda alıştılar bize. Umutları da kesildi, artık bizim oldu” diyerek konuştu.
Abdurrahman DilipakAbone Ol14 Temmuz 2022 0900Yahu, bu adamları yakalayın içeri tıkıp, ömür boyu da çıkarmayın. Ama bir şartla. Önce dinleyin! Bunlar deli, yalancı, suçlu, hain olsa da dinleyin. Tamam, yalan söylediklerini, iftira ettiklerini, hakaret ettiklerini tesbit ederseniz, her suçlamadan dolayı tekrar cezalandırın. Öyle bir ceza verin ki, aleme ibret olsun. Bir daha kimse böyle bir şey yapmaya, söylemeye cesaret edemesin. Bu kişiler suçlu da olsalar, günahkar da olsalar, ajan da olsalar dinleyin ya hu bir. AAraştırın bakalım, hepsi mi yalan, onu da görelim. Şizofren mi bu adamlar onu da birileri öyledir, doğru söyleyeni yalan söyleyenden ayıralım. Bu süreçte Barolar ne yapıyor. Niye susuyorlar. Bu işleri 17/25’de servis edenler FETÖ’cüler de olsa, bu iş bir siyasi operasyon da olsa, yargının görevini yapıp iddiaları soruşturması gerekirdi. Bu iddialarla ilgilenmezseniz, yangın için için yanmaya devam eder. Hiç olmazsa, gerçekler ortaya çıkana kadar, hakkında bazı isnatlar olan işadamlarının isimlerini İlahiyat Fakültelerinden, mekteplerden, camilerden çıkarın. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Bakın, bunun ona da, o adı verene de, o fakültelilere de bir hayrı olmaz. Aksine, bu cür’etkarlık gazaba sebeb olur. Bu İslam’a ve Müslümanlara karşı saygısızlıktır. Bu millet, Abdulhamid Han’ın hatırasına atfen olsun, onun dedesi 2. Mahmud’un adını hiçbir camiye vermedi. Ki, o iyi bir hattat’dı ve en fazla cami yaptıranlardan bazı hadiseler şüyuu vukuundan beter hale geldi. Söylenti, en tehlikeli gerçekten daha tahripkar olabilir. Menakıplarla din ve tarihi istismar eden, dillerinde şeytan tüyü bulunan, “FETÖ aklı” ile insanları itibar ve sadakat hesabları ile ustalıkla kendi zanları senaryolarına ikna etmeye, belli istikamette yönlendirmeye çalışanların oyunlarına ve övgülerine kanmayın. Bu itibar avcılarından uzak durun ve onları kendinizden gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar? Münafikun 4 Diyanet Vakfı Meal açıklaması “Tasdik ettiklerini dilleriyle söyledikleri halde, kalpleriyle inkâr eden, böylece söyledikleri, inançlarının aksi olan münafıkların cüsseli, iri yarı ve yakışıklı kişiler olduğu belirtilmekle, münafıkların reisi, Abdullah b. Übey, Muğîs b. Kays ve Cedb b. Kays’a işâret edilmiştir. Gerçekten bunlar gösterişli vücutlarıyla Hz. Peygamber’in meclisine gelir, duvara dayanır, fasih ve tesirli konuşmalar yaparlardı. Bunlar bu tutum ve davranışlarıyla elbise giydirilmiş kütüklere veya duvara dayatılmış kerestelere benzetilmişlerdir. Kalıpları var, fakat kalp ve idrakleri yoktur, ikiyüzlülüklerinden dolayı çok korkaktırlar. Buna rağmen onlar en tehlikeli düşman bilinmektedir.” Bakın, biz sözü dinler doğrusuna tabi olur, yanlışına karşı çıkar. İş de öyle. İyilerin kötülüklerine karşı olduğumuz gibi, kötülerin bir iyiliği varsa onu da reddetmeyiz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalimlere karşı olmaya söz vermedik mi? Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Hatta bir topluluğa olan düşmanlığımız bile hani bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti, ölçüyü, tartıyı doğru tutacaktı, terazi ya da metre, esnafın elinde domates veya kumaş tartıyor ya da ölçüyor da olsa, altın da tartsanız o terazide adalet de tartsanız, paranın değerini de ayarlasanız ya da bu TÜİK rakamları da olsa değişmez. Hani, yaşadığımız, zaman, mekan ve olaylar ile ilgili adil şahidler Peker ya da Tevfik Diker, o kişin Ö. Şen Ya da herhangi biri olup olmaması, onların kim olduğu, niçin böyle bir açıklama yaptıkları, ilk planda beni ilgilendirmez. Belki gerçeğin ve suçluların tümünü söylemiyorlardır, o da ayrı bir konu, ama söyledikleri doğru mu? Evet bunu intikam için, birilerini cezalandırmak için istiyor da olabilirler, bu neyi değiştirir. Her şeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var ya! O herkesin aklından, kalbinden geçenleri, kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuşanların konuştuklarını da biliyor ve hüküm Allah’ o FETÖ’cü, o şu’cu-bu’cu diye suçlayarak bu ithamlar ortadan yok edilemez. Bahanelerin arkasına saklanarak kendilerini aklamaya çalışanların sayısı o kadar arttı ki..FETÖ’den kaç kişi etkin pişmanlıktan yararlandı. Tevbe kapısı kapandı mı yoksa, ya da “ben yandım, sen de yan” diye bir suçlu suç ortağını ihbar ediyorsa, o suçlu diye ihbarına itibar etmeyecek misiniz. Tamam bakın o beyanlar cürm-ü atfi mi, ama bunu savcı adil bir şekildesoruştursun. Peki, Peker’e bir bahane buluyorsunuz da, adam gençliğinden beri devletle birçok kayıt dışı işe katılmış, adam o devlet dediğiniz yapının “öteki yüzü”nü, “derin gerçeği”ni bizden daha iyi biliyor. Peki Diker’e ne diyeceksiniz. Adam asker kökenli, daha sonra yolsuzluklara karşı sivil bir direniş için sivil toplum örgütü kurmuş, bugün siyaset üzerinden aynı hedefe doğru yürümeye çalışıyor. Söyledikleri doğru değilse bu adamı susturun, eğer doğru ise, harekete geçmek için ne bekliyorsunuz. Adalet herkese lazım. Adalet bugün en çok şikayet edilen müesseselerin başında geliyor. “Adalet mülkün temelidir” Adalet yoksa barış da yoktur. Eğer bir “çatışmazlık” hali sözkonusu ise, o “barış” değil “teslimiyet”tir. O “PaxRoma”dır, “PaxChine”dır. Adalet ve barış yoksa hiçbir hak ve özgürlük güvende değil konusunda önce yargı erki, eş zamanlı olarak yasama ve yürütme erki, beraberinde basın, iktidar, muhalefetle birlikte, ferden ferde hepimiz sorumluyuz. Eğer herkes kendini haklı çıkarmak için avukat tutuyor, belgeleri tahrif ediyor, yalancı şahidler, sahtekar bilirkişiler üzerinden sonuç istihsal etmeye çalışıyorsa, orada adaletten söz edilemez. Unutmamak gerekir ki, bir kişiye yöneltilen bir haksızlık, eğer hukuk yolu ile önlenemiyor ve sorumluları cezalandırılamıyorsa bu durum bütün bir topluma yöneltilen bir tehdide dönüşür. Adalet herkes için en iyi ve dua.
Ona öyle kötü bir ceza ver ki Zalimlere ibret olsun yarabbi Suçunu yüzüne öyle haykır ki Bütün cümle alem duysun yarabbi Öğrensin suçunun kötülüğünü Farketsin ne kadar küçüldüğünü Anlasın Tanrı'nın büyüklüğünü Adalet yerini bulsun yarabbi Suçuna yakışır bir ceza olsun Görenler ibretle baksın yarabbi Şarkı olup dilden dile dolaşsın Duyanlar şaşırıp kalsın yarabbi Öğrensin suçunun kötülüğünü Farketsin ne kadar küçüldüğünü Anlasın Tanrı'nın büyüklüğünü Adalet yerini bulsun yarabbi © 2003-2022 Her Hakkı Saklıdır.
ona öyle bir ceza ver ki